Datça Bayan Masör Hizmeti – Masör Ece

Datça Bayan Masör Hizmeti – Masör Ece

Datça Bayan Masör önceki üç hafta boyunca, Herbaud her gün Ulusal Kitaplık’a geldi. Eğer çalışmaya gelmemişse, kitaplık kapanmadan mutlak gelir, beni alır, bir yerlerde içmeye giderdik. Sınavlar onu birazcık heyecanlandırıyordu. Gene de, konuşmalarımızdan Kant’ı ve Stoikler’i uzak tutmaya dikkat ediyorduk. Bana, Cocteau’nun Potomac’ından esinlenen “Eugene kozmolojisini öğretiyordu. Sartre ve Nizan’ın da ilgisini bu konuya çekmeyi becermişti. Üçü de, en yüksek sınıftan, şu demek oluyor ki Sokrates ve Descartes’le örneklenen Eugenes derslikındandılar. Ve tüm öteki arkadaşları daha aşağıdaki kategoriler içinde sınıflandırıyorlardı.

Datça Bayan Masör sonsuz içinde dolaşıp duran Marrhane’ler veya göklerin mavilikleri içinde yüzen Mortimer’ler arasına sokuyorlardı. Dostların bir kısmı, bu sınıflamalara pek sinirleniyorlardı. Ben, “dünyevi” kadınlardan, yani geleceği olan kadınlardan biri sayılıyordum onların gaslınde. Herbaud, bana metafizik hayvanların resimlerini de gösterdi: Kendi ayaklarını yiyen Catobelpas, gök gürültüsünü çağrıştırır gürlemeleri olan Catoboryx.

Datça Bayan Masör

Datça Bayan Masör ikinci türe Charles du Bos, Gabriel Marcel ve NRFe katkıda bulunanların çoğu giriyordu. Eugene’in ilk dersi, “Bu düzenin düşüncelerinin dayanılmaz ölçüde hüzünlü bulunduğunu söylemeliyim size” diye başlıyordu. Eugene, bilimi ve endüstriyi ufak görüyor; evrensel ahlak sistemlerinin tümüyle alay ediyor; Mösyö Lalande’ın mantığına ve Goblot’nun Traite’sıne tükürüyordu. Eugene, yaşamını bir sanat eserı haline getirmeye çalışır ve Herbaud’nun bana açıkladığı şeklinde, tekil olanın belirli bir “idrakine” ulaşmaya çabalar. Buna karşı değildim. Hatta bu fikirden yararlanarak, Zaza, Jacques ve Herbaud benzer biçimde birbirinden tamamen değişik tutumları doğrulayacak bir çokluk, çeşitlilik yanlısı ahlak kuramı kurgulamaya çalıştım.

Her bireyin, kendine özgü yasası vardır ve bu, evrensel olmamakla beraber, herhangi bir kategorik zorunluluk kadar bağlayıcıdır; kişi, davranışları bu kişisel kalıbın bir yansıması olduğu sürece, yalnız bunlardan yana veya bunlara karşı olma hakkına sahiptir, diye bir sonuca vardım kendimce. Herbaud, benim bu sistematize etme çabalanma pek değer vermiyordu; öfkeli bir sesle, “işte bu şekilde şeyden nefret ederim ben” diye çıkıştı. Fakat, onun mitolojik fanteDatçarine dört elle, içten sarılışım, bu davranışımı bağışlatmaya yeterli oldu. Eugene’i çok seviyordum. Konuşmalarımızda büyük yeri vardı.

Eugene’in Cocteau’nun yaratıklarından biri olduğu kuşkusuzdu; fakat Herbaud, ona yeni serüvenler yaratmış ve Eugene’in otoritesini Sorbonne düşünürlerine, düzene, mantığa, kibir ve gurura, aptallığa ve her çeşit kabalığa karşı kullanılan güçlü bir tabanca niteliğine kavuşturmuştu. Herbaud, üç veya dört kişiyi taparcasına sever, geri kalanları ise küçümserdi. Onun bu amansızlığına bayılıyordum. Blanchette Weiss hakkında söylenmedik söz bırakmaması çok hoşuma gidiyordu. Clairaut için de aklına geleni söylemesine karışmadım. Herbaud, Pradelle’i sevmediği halde, ona sataşmıyordu. Beni Sorbonne’da ya da Normale’de bir dostla konuşurken görse, küçümser bir tavırla uzak dururdu. Böylesine alçakgönüllü, böylesine hoşgörülü olduğum için de bana çıkışırdı. Bir öğle sonu Ulusal Kitaplık’ta, Macar öğrenci, iki defa yanıma geldi ve daha başka soruların içinde, “jigolo” sözünün bir tezin önsaslınde kullanılıp kullanılamayacağını sordu. Herbaud, “Nedir bunlardan, çektiğin!” diye başladı. “Bir an bile rahat vermiyorlar sana! Gülünç, saçma bir şey bu! Şu Macar oğlan iki kere geldi.